BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ

2 Ekim 2011 Pazar

Terör Diyarbakır’ın barış ruhuna aykırı

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki evinde yapılan röportajla özgeçmişi ve gündemle ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Atatürk Orman Çiftliği'ndeki evinde yapılan röportajla özgeçmişi ve gündemle ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu.
Bakan Eker, eşi Yasemin hanım, çocukları İstanbul Hukuk Fakültesi'nde doktora yapan Feyza, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuyan Yasin, lise ikinci sınıfta öğrenim gören kızı Süeda ve kızı Feyza'nın eşi Mustafa Ayhan ile birlikte oturduğu kahvaltı sofrasında öğrenim hayatı, veteriner hekimlik mesleğini seçmesinde Mehmet Akif Ersoy'un etkisi, organik tarım yapması, şiir ve edebiyat tutkusuna ilişkin bilinmeyen birçok yönünü anlattı.
Atatürk Orman Çiftliği'nde çeşitli meyve ağaçlarının, renk renk güllerin bulunduğu bahçede organik tarım yapan Eker, domates, biber, havuç, kereviz, marul, maydanoz, nane, çilek, böğürtlen yetiştiriyor. Fırsat bulduğunda bahçeyle ilgilenen, toprak çapalayan Eker, bazen de kahvaltı için bahçeden domates, salatalık topluyor. Yoğun programı nedeniyle bazen ''iki öğünü aynı şehirde yemediğini'' belirten Eker, Ankara'da ailesiyle birlikte olduğunda kahvaltı sofrasında yöresel, organik ürünlere yer veriyor ve sofrasından balı eksik etmiyor.

Organik tarımın yaygınlaşmasını istediklerini ancak organik üretimin veriminin teknolojik, teknik destekle yapılan üretime göre düşük olması nedeniyle dünyada 7 milyar insanın organik gıdalarla beslemenin mümkün olmadığını ifade eden Eker, organik üretimi geliştirmeyi ve kimyasal girdilerin olabildiğince az ve kontrollü kullanıldığı iyi tarım üretimi yapılmasını istediklerini belirtiyor.

Eker, hükümetleri döneminde daha önce kullanılan 100'ün üzerinde kimyasal maddenin kullanımını yasakladıklarını, zirai mücadele ilaçlarını reçeteyle satılır hale getirdiklerini anlattı. Türkiye'de AB çerçevesinde 2015 yılına kadar metil bromür kullanımının yasaklanması gerektiğini, çalışmaları sonucunda 2008 yılı başında metil bromür kullanımını yasakladıklarını hatırlatan Eker, bu konularda Türkiye'nin bir manada AB ligine çıkarıldığını söyledi.

Bir soru üzerine, Eker, tüketicilere ''ürün alırken, aldıkları yeri, ürünün nereden aldığı bilsinler, sorgulasınlar'' önerisinde bulundu ve tüketicilerden bir ürünle ilgili olumsuz bir durumla karşılaştıklarında Alo Gıda 174'ü aramalarını istedi.
   
33 YIL ÖNCE BÜRO MEMURU OLARAK GİRDİĞİ BAKANLIĞIN ZİRVESİNDE   

33 yıl önce büro memuru olarak girdiği bakanlığın bugün zirvesinde olan Eker, meslek hayatına başlamasını ''Üniversite öğrencisiydim. 12 Eylül öncesinde çatışma ortamı vardı. Sağlıklı bir eğitim yapılamıyordu. Okul bir hafta açık, bir ay kapalıydı. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi 1. sınıftayken, 1977'de bakanlığın açtığı sınavı kazandım. Büro memuru olarak 1978'de göreve başladım'' diye anlattı.
Üniversite öğrenciliği sırasında bakanlıkta çalışan, mezun olduğunda o dönemki müdürünün devam etmesini istemesi üzerine bakanlıkta çalışmaya devam eden Eker, master ve doktora eğitimini de tamamlar. Büro memuru olarak girdiği bakanlıkta, uzman olan Eker, ''basamakları birer birer çıkar'' 24 yıl hizmetten sonra bakanlık müşavirliği görevindeyken emekli olur ve AK Parti'nin kuruluş çalışmalarına katılır. AK Parti'nin kuruluşundan itibaren seçime kadarki sürede genel merkezde, partide görev alan Eker, 2002 yılı Kasım ayında yapılan seçimlerde ''doğup, büyüdüğü şehirden'' Diyarbakır'dan milletvekili seçilir. Bakanlığı öncesinde, Meclis'te tarım komisyonunda çalışan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde görev yapan Eker, bunu ''parlamentonun çalışmalarını yakından görme ve milletvekilliği ortamını, milletvekili seçmen ilişkilerini izleme imkanı'' açısından önemli bir avantaj olarak değerlendiriyor, geriye dönüp baktığımda ''kendini o manada nasipli'' görüyor.
2005 yılı Haziran ayından bu yana 59., 60. ve 61. hükümette aynı bakanlıkta görev almasının istikrar açısından önemine işaret eden Eker, bakanlıkta çalıştığı 24 yılda, 14 ayrı bakanla çalıştığını, bunun yönetim için bir manada zaaf olduğunu, ''değil bir projeyi tamamlamanın keyfini yaşamak, sektörü tanımadan, bilmeden gelip giden bakanlar olduğunu'' söyledi.

Bakan Eker, ''Biz projeyi düşünüyoruz, tasarlıyoruz, hayata geçiriyoruz, uyguluyoruz, sonuçlarını alıyoruz, ikinci safhasına geçebiliyoruz. Örneğin kırsal kalkınmayı destekleme projesini 2006'da başlattık. 2011 yılı Ocak ayına kadar Türkiye'de 3200 tane tarıma dayalı sanayi tesisi kurduk, her birine yüzde 50 hibe destek verdik. Bunun sonuçlarını gördük, ikinci safhasını başlatıyoruz. Bunun gibi birçok proje bizim dönemimizde hayata geçti'' diye konuştu.

"12 EYLÜL'DE BAKANLIKTA NÖBETÇİ MEMURDUM"
   
Bakanlığın çeşitli kademelerinde görev alan Eker, henüz birkaç yıllık memurken görevi başında askeri darbeye tanıklık ettiğini belirtirken 12 Eylül 1980'de yaşadığı bir olayı şöyle anlattı:

''12 Eylül'de nöbetçi memurdum. Geç saatte odaya gidip, uyudum. Bekçi Ahmet efendi 1-2 saat sonra beni uyandırdı. Ürkek bir sesle, 'Mehdi Bey, dışarıda askerler var, bir bakar mısınız?' dedi. Gittim, dediler ki, 'burayı arayacaklar'. Önce ne olduğunu düşünemedim. Miğferli biri geldi. Sordum, 'izin verirseniz burayı arayacağız' dedi. Bir an kendimi evde sandım. 'Arama izniniz var mı?' dedim. 'Var, müsaade ederseniz şurada ışıkta göstereyim' dedi. Geriye doğru iki adım attım, camdan dışarı baktım. İki tank namlusu var, bana doğru yönelmiş, yarım metrede bir silahlı askerler. O an bir şey olduğunu anladım, saate baktım, 4'ü 10 geçiyordu. Yürüdüm, merdivene doğru giderken merdivende silahı doğrultup, ''şu andan itibaren TSK yönetime el koymuştur'' dediler. Beni herhalde nöbetçi subay filan gibi sandılar. 'Silahını ver' dediler. Ben de 'Benim silahım yok. Ben sivil bir memurum' dedim. Ondan sonra beni bir kenara götürüp, başıma adam diktiler. Girdiler, baktılar, aradılar, taradılar.''

"OKUMAKTAN BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOKTU"
   
Çocukluğundaki ortam, okumaya olan tutkusuna ilişkin bir soru üzerine Eker, babasının medresede eğitim gördüğünü, üç ağabeyinin de bölgedeki medreselerde eğitim aldıklarını belirterek, ''Evimizde böyle bir ortam, atmosfer vardı. Kırsalda yaşıyor olmamıza rağmen toprağımız yoktu. Okumaktan başka seçeneğimiz yoktu'' dedi.
Mehdi Eker, ilkokulda aynı öğretmenin ders verdiği 2. ve 3. sınıflar ile 4. ve 5. sınıfların bir arada eğitim yaptığı bir okulda okur. İlkokuldan mezun olunca köyde ortaokul olmadığı için Diyarbakır'a gitmesi gereken Eker, kalacak yer sorunu nedeniyle ancak 1 yıl sonra Diyarbakır'da ortaokula gitme imkanı bulur. Eker, bu dönemi ''hayatının dönüm noktalarından biri'' olarak hatırlıyor.
Ortaokulu ve liseyi Diyarbakır merkezinde okuyan Eker, daha sonra Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesini kazanır.

İlkokul ve ortaokul döneminde aktif bir öğrenci olduğunu, lisede sadece sınıfta kalmadan okulu bitirmeyi hedeflediğini kaydeden Eker, lisede kendisinin anlatımıyla ''ciddi bir edebiyat okuması yapar, bütün klasikleri okur. O dönem, Eker'in de içinde bulunduğu bir grup, Eker'in ''hecenin üstadı'' olarak tanımladığı Necip Fazıl Kısakürek'i bir konferans vermesi için Diyarbakır'a davet eder.

Kitap okumaya artık çok vakit ayıramadığını belirten Eker, ''Şu an bir şiir yıllığı ile 'Gelecek 10 yıl' adlı kitabı okuduğunu söylüyor.

"VETERİNERLİK FAKÜLTESİ TERCİHİMDE MEHMET AKİF ERSOY'UN ETKİSİ VAR"
   
Mehmet Akif Ersoy'dan çok etkilenen Eker, ''Toplum daha çok edebiyatçı tarafıyla bilir. Ancak, veteriner hekimlik de yapan Mehmet Akif Ersoy'un zihnimde veteriner fakültesi oluşumunda etkisi var'' diye konuştu.

Mehmet Akif'in yaklaşık 15 yıl veterinerlik mesleği yaptığını, o dönemde Anadolu'da bazı salgın hastalıklarla mücadele programlarına bizzat katıldığını anlatan Eker, Mehmet Akif'in kendisi için ''önemli bir figür, mazbut, ilkeleri olan, büyük bir şahsiyet, kişiliği örnek alınacak bir insan'' olduğunu anlatıyor.

Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü sırasında Mehmet Akif Ersoy'un dosyasını çıkardığını, dosyada istifa dilekçesinin de bulunduğunu kaydeden Eker, ''Müdür muavini olan Mehmet Akif'in, müdürünün görevden alındığını, bu görevden almayla müdürüne haksızlık yapıldığını düşündüğü için görevinden istifa ettiğini anlattı. Eker, dilekçede, ''Müdürümün yerden göğe kadar haklı olduğuna inandığım bakteriyolojihane meselesinden ötürü azledilmesi sebebiyle görevimden istifamın kabulünü arz ederim'' yazıldığını aktardı.

Mehdi Eker, Mehmet Akif'in tabii bilimleri okumuş olmasının, o dönemdeki feni, teknoloji bilmesinin fikirlerinde, edebiyatında, hatta hayatı yorumlamasında etkili olduğuna inandığını dile getirdi.
   
NECİP FAZILDAN "İSTASYON", FAKİ TEYRAN'DAN "DİLBER"
   
Kendisinin şiir yazmadığını ancak şiir okuduğunu anlatan Eker, Necip Fazıl Kısakürek'in ''Dağlarda Şarkı Söyle'' ve ''İstasyon'' şiirlerini okudu.
Üniversite yıllarında ve sonraki dönemlerde dünya şiirlerini okuduğunu, incelediğini anlatan Eker, edebiyatın insanı geliştiren anlam yükleyen bir sanat olduğunu, ondan istifade etmenin insanın kişiliği ve medeniyetin inşasında önemli yeri olduğunu vurguladı. Eker, büyük şairlerin, romancıların medeniyetin inşasında mimar olarak görev yaptıklarını, edebiyatçıların aynı zamanda toplumun ''kuledeki nöbetçiler'' gibi olduğunu, herkesin göremediğini yüksek duyarlılık düzeyiyle gördüklerini anlattı.
Bir soru üzerine, müzik dinlemeyi sevdiğini, Şivan Perver'i de severek dinlediğini belirten Eker, Kürt şair ve yazar Faki Teyran'dan bestelenen ''Dilber'' isimli şiirini Kürtçe seslendirdi.

"DİYARBAKIR'DA BAHÇELERİN TEMİZ SUYLA SULANMASINI SAĞLAYAN PROJE BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ"
   
Bakan Eker, üniversite yıllarında dizanteri geçirmesine ilişkin bir soru üzerine, Diyarbakır'ın önceden bağırsak enfeksiyonlarının çok yaşandığı bir il olduğunu, buna Hevsel Bahçelerinde kanalizasyon suyuyla sulama yapılmasının yol açtığını söyledi. Kendisinin de üniversitede teşhisi çok sonradan konan bir dizanteri geçirdiğini, bunun Diyarbakır'da öğrenim gördüğü döneme dayandığını tahmin ettiğini anlatan Eker, ''Bakan olduktan sonra ilk yaptığım işlerden biri Hevsel Bahçeleri'nin temiz suyla sulanmasına imkan tanıyacak projedir. Oraya 10,5 kilometre mesafeden Devegeçidi Barajı'ndan temiz su getirdim. Bu, benim için çok önemli bir proje'' diye konuştu.

Bakan Eker, ''etinizi nereden alırsınız?'' sorusu üzerine Et ve Balık Kurumu'nun Balgat'taki mağazasından aldıklarını söyledi.

Eker, bir başka soru üzerine yemek yapmayı bildiğini ancak vakit ayıramadığını ifade etti.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, son dönemde yaşanan, sivil halka yönelen terör saldırılarına ilişkin ''Bırakın başka bir ırktan, başka bir dinden insana tahammül etmeyi, kendi gibi Kürt ve Müslüman olana 'sen benim gibi düşünmüyorsun, benim politik kodlarımla düşünmüyorsun, ben seni öldüreceğim, sana hayat hakkı tanımıyorum' diyor. Bu hayat seven değil, ölü seven bir zihniyetin tezahürü'' değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Eker, son 20 yılında Diyarbakır'ı gerçekte bir mülteci kampına dönüştüren ve şehrin bütün güzelliklerini, bütün mücevherlerini örten, küller altına alan bir ortam, terör ortamı bulunduğunu anlattı. Eker, ''Bu, şehirden çok şey aldı, götürdü, şehrin dokusu değişti. Şehir mülteci kampına dönüştü'' dedi.
   
"DİYARBAKIR'IN RUHU BARIŞTIR"
   
Şehirlerin ruhu olduğuna inandığını ifade eden Eker, ''Diyarbakır'ın ruhunun barış olduğunu, Diyarbakır'ın surlarının yürek, kalp şekline'' benzediğini, bazılarının ise kalkan balığına benzettiğini söyledi. Ancak kalbin daha çok yakıştığını kaydeden Eker, ''Çünkü barış ve barış dolu bir yürek. Barışla çarpan bir yürek. Neye istinaden söylüyorum? Son bin yılda Selçuklular, Osmanlılar, son yüzyılda cumhuriyet var. Ama ondan önce Süryani, Ermeni, Keldani, Türk, Kürt, Müslüman bunların hepsi o kalbin içinde bir arada yaşamış. O kalbin tüm çevresi 5 kilometre uzunluğunda. Bundan 50-60 sene öncesine kadar akşamları şehrin kapıları kilitlenir. Yani herkes o şehrin içinde yaşar. O kadar küçük bir yer. O barış dolu kalbin içerisinde bütün bu insanlar, bütün bu farklılıklar bir arada yaşıyor'' diye konuştu.

Eker, son dönemde yaşanan, sivil halka da yönelen terör olaylarına ilişkin soruya ise şu yanıtı verdi:
''Bırakın başka bir ırktan, başka bir dinden insana tahammül etmeyi, kendi gibi Kürt ve Müslüman olana 'sen benim gibi düşünmüyorsun, benim politik kodlarımla düşünmüyorsun, ben seni öldüreceğim, sana hayat hakkı tanımıyorum' diyor. Bu hayat seven değil, ölü seven bir zihniyetin tezahürü. Bu Diyarbakır'ın ruhundaki barışı yansıtmıyor. Bundan nasibini almamış. Aslında bu Diyarbakır'ın özü değil. Diyarbakır'a bir yerden gelmiş, Diyarbakır'ı istila etmiş bir anlayıştır. Diyarbakır'ın varlığı değil, Diyarbakır'ın varlığında barış var, tahammül var, tolerans var. Senin gibi olmayana, senden farklı olana, senin gibi düşünmeyene, senin dininden, mezhebinden, ırkından olmayana, seninle aynı etnik yapıda olmayana, aynı dilden konuşmayana tahammül vardır. Diyarbakır'ın ruhundaki barış bu. Binlerce yıldır bu, bu şekilde geldi.
Şimdi birileri diyor ki 'sen benim gibi düşünmüyorsun, seni öldüreceğim. Ya benim gibi düşüneceksin ya da sana hayat hakkı tanımıyorum. Burada var olamazsın, seni taşlarım, seni yakarım, seni yıkarım, seni öldürürüm.' Böyle bir anlayış var. Bu Diyarbakır'ın kendi varlığı değil, otantik varlığı değil. Bu Diyarbakır'a sonradan gelen aslında bir manada bir istilanın zihniyetidir.''

Bu durumun Diyarbakır'ın ortamını, atmosferini, o şehrin ruhundaki barış duygusunu zehirlediğini kaydeden Eker, bunun Diyarbakır'ın binlerce yıldır biriktirerek getirdiği farklı medeniyetlerin birikimlerinin üstünü örttüğünü, o nedenle Diyarbakır'ın küller altında bir mücevher gibi durduğunu, onun güzellikleri, adeta gömülü olduğu noktalar bilinirse oraya dalıp bulunabildiğini kaydetti.

Eker, medyanın yansıttığı Diyarbakır'ın barikatlar, taş atan çocuklar, ölümler, çığlıklar, panzerler olduğunu, onların onu gördüğünü söyledi.
   
"BİR ŞUURSUZLUK HALİ"
   
Kürt meselesinin çözülmesi gerektiğini, hükümet ve parti olarak bunu, barış içerisinde çözmeye çalıştıklarını kaydeden Eker, bu işi nasıl çözeceklerinin parti programında ve hükümet programında olduğunu anlattı.

Eker, ''En son geldiğimiz nokta şu. Yeni dönem parlamento, 24. dönem parlamento başladı. Bir yeni anayasayla barış içerisinde ve sivil bir zihnin, zihniyetin ürünü olarak bununla biz çözmeyi öneriyoruz'' dedi.
Bu konuda birçok adım attıklarını, geçmişle mukayese edildiğinde asla kıyas kabul etmeyecek büyük gelişmeler olduğunu kaydeden Eker, ''Fakat birileri sanki özel olarak bu gelişmenin farkında da onun barış içerisinde bu kadar kolay çözülmesini istemiyor. 'Olmaz' diyor. 'Ben daha çok kan dökeceğim' diyor. Bazıları bunu kendi hesaplarına yapıyor. Bazen belki de taşeronluk yapıyor, bilemiyoruz. Ama sonuçta daha çok kan dökülüyor, daha çok gözyaşı var, daha çok yürek yanıyor'' diye konuştu.
Annesinin karnındaki 8 aylık, adı konmamış, annesinin umudu olan erkek bebeğin kurşunlara hedef olduğunu, bunun ''aklın, izanın, şuurun kabul edebileceği bir şey değil olmadığını'' kaydeden Eker, bunun bir şuursuzluk hali olduğunu söyledi.
   
"ÖLÜ SEVİCİLİK, ÖLÜMDEN, ÖLMEKTEN, KANDAN MEDET UMMAK"
   
Eker, ''Onu ben şöyle yorumluyorum. Bir şeye zarar vermek, birini rakip, düşman görüp ona saldırmak anlaşılabilir bir şeydir. Buna çeşitli tanımlamalar getirebilirsiniz, barbarlık diyebilirsiniz. Ama bu karşı karşıya kaldığımız şey ondan, barbarlıktan öte birşey. Bu vahşettir. Niye vahşet diyorum? Şundan dolayı, vahşi karşısındakine zarar vereceğim derken kendine de zarar verendir. Onun ayrımında değildir. Kime niye zarar verdiğini bilmiyor. Bu kadar bir şuursuzluk hali. Kendi kendine de zarar veriyor. Ölü sevicilik aslında budur. Ölümden, ölmekten, kandan, gözyaşından medet ummak aslında budur'' diye konuştu.

Eker, bütün bunlara rağmen, bütün bunlara karşı her müspet gelişmeyi umut olarak, olumlu bir adım olarak gördüklerini ifade etti.

''BDP'nin Meclis'e gelip yemin edip siyaset yapmasını olumlu karşıladığını'' kaydeden Eker, ''Hayırlı bir gelişmedir, olumlu bir gelişmedir. İnşallah hayra vesile olur. Umutla ve olumlu bir adım olarak karşılıyorum, destekliyorum, iyi görüyorum'' dedi.

0 yorum: