BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ

15 Eylül 2011 Perşembe

Çocuklarımız ve Biz


Çocukluk dönemi, hayatın sonraki dönemlerinde o kadar tesirlidir ki, fark etmesek de duygu, düşünce ve hareketlerimizde bu dönemin yansımaları görülür. Geçmişimiz, iradî veya gayriiradî olarak bizim hâl ve hareketlerimize belli ölçüde tesir eder. Geçmiş yaşantımız; korku, heyecan, hüzün ve mutluluğumuzun nasıl ortaya konulacağına katkıda bulunur. Eğer tecrübelerimiz maddî ve mânevî cihetten müspet ise, bunların günümüze yansıması da müspet olur. Bunun aksine, geçmişimizde stres, sıkıntı ve menfilikler varsa, bunlar günlük hayatımızda olumsuz tecrübeler yaşamamıza yol açabilir. Sağlıklı ve huzurlu bir gelecek için, çocukların yetiştikleri çevreye dikkat edilmesi gerekir. Bu çevreyi hazırlarken mâneviyata ve çocukların haklarına özen göstermek lâzımdır. Günümüzde çocukların hakları maalesef ihlâl edilmektedir. Bu ihlâlin faturası insanlığa ağır olacaktır. İnsanlar, bindiği dalı kestiğinin farkına vardığında ise, artık çok geç olacaktır.

Günümüz çocuk problemlerine bir göz atacak olursak; dünya çocuk nüfusu, 2 milyar 850 milyon civarındadır. 600 milyon çocuk, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde, yaşları 5 ile 14 arasında değişen 252 milyon 'çocuk işçi' çalışıyor. Bunların bir kısmı ucuz iş gücü olarak, çok riskli işlerde çalıştırılıyor. Çok kötü şartlarda çalışan çocukların sayısının yüz binlerce olduğu biliniyor. Kötü davranışa, ihmale, şiddete, tacize, sömürüye maruz kalan, uyuşturucuya kurban giden çocuk sayısında sürekli artış gözleniyor. Bir milyar 100 milyon çocuk, sağlıklı ev ortamından uzakta büyüyor. Sokakta yaşayan çocuk sayısı 90 milyondur. Ülkemizde kimsesiz çocuk sayısı on binlerle ifade edilmektedir. En kötümser tahminlere göre, sokak çocuklarının sayısı altı bindir. Çocuğa karşı işlenen suçlarda son 5 yılda artış var. Sanık sandalyesine çıkan ve ıslahevlerinde yaşayan çocuk sayısında da artış gözleniyor. Kürtaj ve doğum kontrol metotları ile milyonlarca çocuğun hayat hakkı elinden alınıyor. Bazı ülkelerde AIDS gibi hastalıklara çocuklar doğar doğmaz yakalanıyor.
Çocuk haklarının, Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerin imzaladığı 'çocuk haklarına dâir sözleşme'de detaylı ele alındığını görüyoruz. Yüce Kitab'ımızda ve Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Sünnet'inde çocukların maddî-mânevî ihtiyaçlarının karşılanması, istismardan korunması, tedavi olma ve sağlık imkânlarından faydalanması gibi temel haklarının belirlendiğini görüyoruz. Günümüzde yapılan sözleşmelere rağmen, çocuk hakları konusunda yaşanan sıkıntılar, vicdan sahiplerini yaralıyor.

Her çocuğun başına bir polis, bir doktor, bir öğretmen, bir eğitimci, bir bakım veren konulamayacağına göre, mesele dönüp dolaşıp vicdan ve mâneviyata geliyor. Çocukların kendilerini koruyamayacakları zayıf dönemlerinde, onlara ilgi gösterecek, onların zarar görmemesi için elinden geleni yapacak, korunması hususunda gerekli hassasiyeti gösterecek, onları şefkatle saracak, besleyip büyütecek, terbiye edecek Allah (celle celâlühü) korkusu olan kişilere ihtiyaç vardır. İster anne-baba, ister bakıcı, ister öğretmen, isterse sıradan bir vatandaş olsun, çocuklar ile ilgilenen her fertte olması gereken hususiyetin bu olduğu muhakkaktır. Yüce dinimizin insana verdiği değer, çocuklara tanıdığı haklar göz önüne alındığında, insanlığın muhtaç olduklarının bu değerlerde bulunduğu fark ediliyor. Tarihimizde şahit olduğumuz yetimhanelerden aşevlerine kadar çeşitli müesseseler, İslâm medeniyetinin bu konuya ne kadar ehemmiyet verdiğini gösterir.


Çocukların haklarını belirleyen, onlara insanca yaşama hakkı tanıyan, adaletli davranılmasını emreden, yetimin, kimsesiz çocukların durumuna dikkat çeken çok sayıda âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf bulunmaktadır. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Hasan İbn Ali'yi omzuna alarak, 'Allah'ım, ben bunu seviyorum, Sen de sev!' demiştir. (Buharî, Libas, 60) Efendimiz torunları, Hazreti Hasan ve Hüseyin hakkında, 'Onlar benim dünyadan (öpüp kokladığım) iki reyhânımdır.' buyurmuştur. (Buharî, Fedailu's-Sahabe, 22; Tirmizî, Menakıb, 30) O (sallallahü aleyhi ve sellem), Bütün insanlığa örnek teşkil eden hâl ve konuşmaları ile çocuklara nasıl davranılacağını göstermiştir.

Bir gün Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) torunu Hasan'ı (ra) öptü. O sırada bir adam: "Benim on çocuğum var, daha bugüne kadar hiçbirini öpmedim." dedi. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) ona baktı ve şöyle buyurdu: "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz!" (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65) Bu hadîste merhamet, sevgi, hoşgörü ve ilgiyle büyütülmesi gereken çocuklara merhamet etmeyen bir ferdin içinde bulunduğu vahim duruma dikkat çekildiğini görmekteyiz. Şefkat ve merhameti hisseden çocuğun, başkalarına da bunu yansıtması mümkündür. Bunun tam tersine, ilgi görme hakkı elinden alınan, dengeli bir sevgi atmosferinde büyümeyen çocuklarda merhamet ve hoşgörünün neşet etmesi beklenmemelidir.

Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: "Kim üç kıza veya kız kardeşe yahut iki kız kardeşe veya iki kıza bakar, onları güzelce terbiye edip yetiştirir, sonra da evlendirirse, Cennet'i hak eder." (Ebû Saîd (ra). Tirmizî). Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), parmaklarını yan yana getirerek şöyle buyurdular: "Ben ve yetime bakan kimse Cennet'te iki parmak gibi yan yanayız." (Sehl (ra). Buhârî). Bir adam, Peygamberimiz'e (sallallahü aleyhi ve sellem), kalbinin katılığından yakındı. Efendimiz bunun üzerine şöyle buyurdu: "Yetimin başını okşa, yoksulu doyur!" (Müsned, 2:263, 383) Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), çocukların haklarının gözetilmesini, zayıf ve düşkün hâlde bulunan çocuklara yardım edilmesini, onlara merhamet edilmesini öğütlemiş ve bunları bizzat kendi hayatında uygulamıştır.

Çocuklarla ilgili bazı âyetlere bakacak olursak; Bakara Sûresi'nde mealen "Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinene (örf) uygun olarak, çocuğun babasına aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. ... Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir." (Bakara, 2/233) buyrulmaktadır. Âyette, hayatın en mühim safhalarından biri olan ilk iki yılda çocukların beslenmesine itina gösterilmesi ve bu konuda anne-babaya düşen vazifeler beyan edilmektedir. Bir başka âyette ise mealen şöyle buyrulur: "Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki hükmü Allah size açıklıyor: Haklarını vermeyerek nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlarla küçük, zayıf yetim çocukların haklarına dair hükümler size bu kitapta okunup duruyor. Yetimlerin haklarını vermekte tam adaleti gözetin. Yaptığınız her iyiliği, Allah mutlaka bilir." (Nisâ, 4/127) Bu âyeti kerimede özellikle zayıf çocuklara ve yetimlere karşı adaletli olunması gerektiği beyan edilmektedir. Bu hususla ilgili başka bir âyet de mealen şöyledir: "De ki: 'Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını ben okuyup açıklayayım: O'na hiçbir şeyi ortak yapmayın, anneye babaya iyi davranın, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; çünkü sizin de onların da rızkını veren Biz'iz. Kötülüklerin, fuhşiyatın açığına da gizlisine de yaklaşmayın! Allah'ın muhterem kıldığı cana haksız yere kıymayın!' İşte aklınızı kullanırsınız diye Allah size bunları emrediyor." (En'am, 6/151)

Çocukların sevilmesi, korunması, bakılıp gözetilmesi ve vicdanen bu işin üstlenilmesi gerekmektedir. Bunun tam tersine, birer imtihan konusu olan çocukların aşırı şımartılması, her istediğinin yapılması, birer tüketim makinesi hâline getirilmesi, terbiye edilmemesi de çocukları ihmal etmek kadar tehlikeli bir durumdur. Günümüzde bazı anne-babaların bu dengeyi kuramadığı, hayatını çocuklarının ekseninde şekillendirdiği görülmektedir. Çocuğunun egosunu aşırı şişiren anne-babalar, günün birinde çocuklarından çok sıkıntı çekmekte ve evlâtları onlar için birer imtihan hâline gelebilmektedir.

Şuuraltları menfî davranışlarla zedelenmiş çocuklar, erişkin olduklarında benzer bir menfî döngüye katılacaktır. Şuuraltlarındaki menfi birikimler; şiddet, öfke ve kötü misâllerle dışarı çıkacaktır. Meseleye psikiyatrik açıdan bakıldığında ise, hakları ihlâl edilen çocuklarda kişilik problemleri, davranış bozuklukları, kaygı bozuklukları, madde kullanımı, uyum bozuklukları ve depresyon görülmektedir. Bu çocuklar, günlük hayatta daha sinirli, tahammülsüz, mutsuz, şiddete eğilimli olmaktadır. Bazı durumlarda ise bu çocuklar, içe kapanarak, güvensiz, tedirgin ve korkulu bir ruh hâli sergileyebilmektedir.

Anne-babalar çocuklarının haklarını bilerek ihlâl etmez. Hak ihlâlleri, ağırlıklı olarak bilmeden veya fark edilmeden yapılır. Çocukların yanında sigara içmek, kontrolsüz Tv izlemelerine göz yummak, yanlarında uzun süre cep telefonuyla konuşmak, abur cubur yemelerine göz yummak ve onlara yeterince anne sütü vermemek onların sağlıklı büyüme hakkını ihlâl etmek demektir. Meseleleri iyi anlatmayarak eğitimlerini engellemek, imtihanlarda kapasitelerinin üzerinde neticeler bekleyerek strese itmek, arkadaşları ile kıyaslayıp sürekli yetersizliklerini hatırlatmak, çocukların eğitim ve öğretim hakkına menfî tesirler yapar.

Çocuk hakları hususunda hassasiyetin zirvesine çıkmış bir dinin mensupları olarak, insanlığa bu dinin esaslarını taşımak ve bunları hayatımıza rehber edinmek bizlere birer vazifedir. Bütün dünyanın -hususen çocukların- hayatında bu hakikatleri uygulayan rehberlere çok ciddi ihtiyacı vardır.

Kaynaklar
- BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Ulusal İlk Rapor, Ankara, 1999.
- İstanbul Çocuk Raporu, İstanbul Çocukları Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000.

0 yorum: