BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ

16 Eylül 2011 Cuma

İSRAİL: Faşizmin gerçek yüzü...

 
Türkiye-İsrail arasında yaşanılan kriz, bir Müslüman-Yahudi çatışması değildir.  Aslında konu Türkiye-İsrail çekişmesinin çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. Yaşanılan,  bir uzlaşmaz çelişkidir ve Ortadoğu’nun yükselen demokrasisi Türkiye’nin, giderek faşizmin kurumsallaştığı bir devlete karşı net tutumunu sergilemektedir.
Ne yazık ki, Soğuk Savaş yıllarında “Ortadoğu’nun güçlü demokrasisi” olarak adlandırılan bir devletin Benjamin Netanyahu-Ehud Barak-Avigdor Lieberman üçgeninde “ötekinden” nefret eden, elindeki silahlı gücü pervasız şekilde kullanan ve “düşman bellediği herkesi öldüren” bir faşist mekanizmaya dönüştüğünü izliyoruz.
Bu durum, “liberal” Yahudi dostlarımız açısından korkunç bir gelişmedir ve Türkiye’nin demokratları olarak, faşizmin İsrail’de daha kökleşmesini önlemekte İsrailli demokratlar ile omuz omuza mücadele etme zamanımız gelmiştir.
Eğer bir ülkede 500 bin insan mevcut hükümetin uygulamalarına karşı sokaklara dökülüyor ve Arap Baharı’nın “devrimci nefesini” faşizme karşı yükseltme kararlılığı gösteriyorsa, gün, İsrail halkı ile omuz omuza mücadele günü demektir.
Bir ülke düşünün, solcu üniversite hocaları İm Tirtzu isimli “siyonist-faşist” gençlik örgütü tarafından açıkça fişleniyor ve tutulan zabıtlar sonucunda işlerinden oluyorlar. Bir ülke düşünün,  Noam Chomsky gibi Yahudi asıllı özü-sözü bir, anti-faşist bir felsefeciyi sınır kapısından çeviriyor, topraklarına kabul etmiyor.  Bir ülke düşünün, işgal altında tuttuğu Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilerin İsrail ordusu tarafından eğitilip silahlandırılması programını yürütüyor.  Batı Şeria’da Filistinliler’in gerçekleştirecekleri barışçı gösteriler için oradaki yerleşimciyi silahlandıran bir devlet, abluka altında tuttuğu Gazze’de neler yapmaz...
Birleşmiş Milletler açısından yüzkarası niteliğindeki Palmer Raporu’nun Gazze ablukasını terörizme karşı mücadelede yasal bir uygulama kabul etmesi ahlaksızlıktır. İsrail ordusunun düzenli saldırısı altında yaşayan Gazze’deki insanların kendi imkânlarıyla yaptıkları basit silahlar ile bazı karşı saldırılar gerçekleştirdikleri doğrudur. 2001 yılından bu yana Gazze’den gerçekleşen saldırılar sonucunda toplam 25 İsrail vatandaşı yaşamını kaybetmiştir. Aynı dönemde Gazze’de İsrail askerleri  tarafından öldürülen masum sivil sayısı 4.500’dür!..
İsrail savaş uçaklarının sadece son 10 gün içinde Gazze’ye yaptıkları 41 saldırı sonucunda 17 masum öldürüldü...Palmer Raporu denilen belgede bu saldırılara hiç yer verilmemesi ve en gelişmiş silahlar ile sivil öldürmeyi alışkanlık haline getirmiş faşist zihniyete destek olunması insanlığın geleceği açısından felakettir!..
Türkiye gibi bir demokrasinin, şu anda İsrail’de işbaşında olan faşistler ile uzlaşma aramasının,  dönemin İngiltere Başbakanı Neville Chamberlain’in 1938 yılında Nazi lider Hitler’in ayağına kadar gidip Münih Anlaşması’nı imzalamasından bir farkı yoktur.
O anlaşma Çekoslavakya’nın Nazi kontrolüne geçmesine yol açmakla kalmadı, Naziler’in bitmek bilmez iştahlarının kabarmasına kısa bir süre sonra da Polonya’yı işgal etmelerine yol açtı.
Yıllardır Gazze’nin 1940’lı yılların Varşova’sının Yahudi gettosu gibi bir açık cezaevine dönüşmesine izin verenler, Ortadoğu’nun tahminlerin çok ötesinde bir kan gölüne dönmesinin de sorumlusu olacaklardır.
Türkiye-İsrail ilişkisinin askeri gerginliğe sürüklenmesi doğal bir gelişmedir. Bir demokrasi gücü olarak Türkiye’nin, yayılmacı ve katliamcı kimlik taşıyan faşist mekanizmaya karşı sessiz kalması siyasetin doğasına aykırıdır. Bu mücadele, aslında dünyanın demokrasi güçleriyle İsrail arasındadır...
Palmer Raporu’na yansıyan otopsi kayıtları, Mavi Marmara’da öldürülen 9 masum sivilin yakın mesafeden, alçakça kurşunlandığını gösteriyor. Olay Akdeniz’in ortasında kıyıya 72 mil mesafede oldu. Aynı raporda “yasal”(!) kabul edilen ablukanın kabul edilebilir sınırının 64 mil uzağında!..
Özür dilemeyecekleri ilk günden belliydi...
İnsanlığa karşı suç işlemiş hangi faşist bugüne kadar özür diledi ki...

0 yorum: