BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ

25 Eylül 2011 Pazar

Ön kapaklar, arka kapaklar

Eskiden kitaplar arka kapaklarıyla, arka kapaktaki tanıtım yazılarıyla okuru bilgilendirirdi. Şimdi her şey değişti: Ön kapağa damga gibi vurgulanmış 'bu kitap şu kadar adet basılmıştır' ya da 'birinci baskı şu kadar adet' bilgisi günümüz okuruna yeterince çekici geliyor.

Şu kadar adet basılmış kitap, özü, içeriği, yazınsal değeri açısından neredeyse kimseyi ilgilendirmiyor. Belki yeni bir okur türedi; o okurun gönlünü çelen, satın aldığı kitabın şu kadar adet basılmış olması...
Yeniyetmeliğimde kitapların arka kapak yazılarını düşsel metinler gibi okurdum.
Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın'da uzun uzadıya Nilgün'den söz açmıştım. Nilgün'ü bana sevdiren Refik Halid'in usta kalemiydi. Bununla birlikte, ciltten cilde (Nebioğlu Yayınevi basımı), Nilgün'ün macerasını haber veren arka kapak yazıları da elbette gönlümü çelmişti.
Nilgün Türk prensesidir... Nilgün Mapa melikesidir... Nilgün ülkeden ülkeye, coğrafyadan coğrafyaya o arka kapak yazılarıyla, birkaç satır boyunca gezer durur. Birkaç satır, bize engin hülyalar sunar. Yıllar geçip gidince bile bu hülyalardan ayrılamayız. Nilgün "hayalden örülmüş bir sanat heykeli"dir... Nilgün "solmaz aşk çiçeğinin adı"dır...
Geçmiş günlerin tecimsel romanları elbette okur tavlama çabasındaydı. Fakat özenli tanıtım yazılarıyla. Aşk romanlarının, macera romanlarının tanıtım yazıları benim için öylesine çekiciydi ki, bunların apayrı romanlar olduğunu düşünürdüm. Bilirdim, hiçbir zaman yazamayacağım romanlar.
Aslında bayağı anlatımlardı. Ne var ki, dolaylı yollara sapmadan hangi amaçla o romanların yazıldığını belirtirdi arka kapak yazıları. Bir Fırtına Kuşu vardı, çeviri roman, kim yazmış kim çevirmiş, çoktan aklımdan çıktı. Tanıtımını ise hâlâ hatırlıyorum: Bir kalpte iki ayrı aşkın imkânsızlığı... İki ayrı aşk, iki ayrı ihanettir... Fırtına Kuşu'nda ihanetinin ıstıraplarını çeken bir kadının romanını bulacaksınız...
Arka kapaklarda o zamanlar "hassas ruhlar", "emsalsiz aşklar", "renkli iklimler" saltanat kurardı.
Öte yandan, böylesi tecimsel ortamda, Varlık Yayınları da 'yaşayabiliyordu'. Varlık'ın cep kitaplarında arka kapak yazıları enikonu ağırbaşlıydı. Kim yazıyordu o yazıları?
Artık bir kalpte iki aşkı, renkli iklimi, hassas ruhu, prensesleri, melikeleri aradan çekmenin vaktidir.
Yaşar Nabi Nayır'ın yazdığını varsayabileceğimiz -Yaşar Nabi Bey, Varlık Yayınları'nın kurucusu ve yöneticisiydi- arka kapak yazıları, çok daha başka sözcüklerden oluşur; Falih Rıfkı'nın Roman adlı eseri niçin eskimemiş ya da Yakup Kadri'nin son romanı Hep O Şarkı edebiyatımızı nasıl sevindirecekmiş, bunlar dile gelirdi.
Varlık'ın tutumu epey sürüp gitmiştir. Örnekse, Memet Fuat'ın yönettiği De Yayınevi'nde çıkan kitaplar da o tutumun izini sürer, üstelik daha olgunlaşmış bir anlatımla. De Yayınevi basımı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, özenli tanıtımıyla bende derin etki bırakmıştı:
"James Joyce çağdaş edebiyatın belki de en önemli kişisidir. 'Sanatçı' diye anılabilecek romancıların başında gelir. (...) Bu romanları okumadan yirminci yüzyıl sanatının yönelişleri üzerine tam bir bilgi edinmek imkânsızdır; Joyce yalnız romancıları değil, şairleri de büyük ölçüde etkilemiştir."
Yirmi birinci yüzyıla iyice yaklaşırken, yayıncılığımız öyle bir havaya büründü ki, yazınsal değeri çok yüksek bir eser için bile çeşit çeşit 'ambalaj'lar aranır hale gelindi. Bırakın yayıncıları, yazarın kendisi, bu ambalajlar için vakit ayırıyor artık.
Eski tutumun son temsilcisi Attilâ İlhan'dı. Bilgi Yayınevi'nde genel yayın yönetmeni olduğu yıllarda, yerli ya da çeviri, bütün kitapların arka kapak yazılarını Attilâ İlhan yazdı. Elbette okuru yönlendiren, hatta kışkırtan bir üslup, ama kitabın, eserin onurunu asla çiğnemiyor...
Nerden nereye...

0 yorum: